9 Ekim 2010 Cumartesi

Feminizm Herkes İçindir

Yazar Bell Hooks'un, feminizmin uğursuzluğu, feministlerin erkek düşmanı olduğu, tanrıdan ve doğadan nefret ettikleri, tümünün lezbiyen olduğu gibi feminizm hakkında tüm bu kulaktan dolma bilgileri bertaraf etmek, feminizmi korku ve fanteziler içeren tüm tanımlamalardan çıkarmak adına yazdığı bu kitabı duyduğumda kitabın adının bana ilk çağrıştırdığı şey aslında benim de ne kadar sığ ve kulaktan dolma bilgiyle hareket ettiğimi ortaya koydu. Adı Feminizm Herkes İçindir olan bu kitap bir erkek tarafından yazılmış ya da bir kadın tarafından yazılmış ve yine feminizme erkeklerinde ihtiyacı olduğunu anlatıyor olmalıydı. Daha ilk sayfalarda feminizmin cinsiyetçiliği sadece kadın ve erkek olarak ayrıştırmadığını vurgulaması, kitabı daha büyük bir ilgi ve dikkatle okumama neden oldu.

Kitapta bahsedilen “herkes” salt kadın erkek olarak ayrışan cinsleri değil, ırkçılığı, sınıfsal elitizmi, emperyalizmi de içine almıştır. Bir eşitlik ve adalet zemini üzerinde kimse birbirine benzemese de kimsenin kimseye hükmetmediği, yaşam felsefesinin müstereklik üzerine kurulduğu bir dünya hayal etmemizi öneren kitap, sorunu cinsiyetçilik olarak belirliyor. Cinsiyetçiliği yapanın çoğunlukla erkek olabileceği varsayımını çürütüyor. Çünkü cinsiyetçilik yapanın kadın, erkek, çocuk veya yetişkin olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Her ne kadar ilk feminist eylemciler arasında erkek karşıtı duygular yaygın olsa da günümüz feminizmi geliştikçe kadınlarında en az erkekler kadar cinsiyetçi olabildiği anlaşıldı. Böylelikle kadınların cinisyet, sınıf ve ırk nedeniyle diğer kadınları nasıl sömürüp baskı altına aldığı daha çok tartışılır oldu.


Feminist hareket başından beri kutupluydu. Kadınların hareketlerini yönlendiren eğilim farklılıkları feminizmin bir ve bütün olmadığını gösteren sosyal bir veri olmuştur. Kadınların deneyimleri patriarka, din, ırk, sınıf, cinsel kimlikler üzerinden çeşitlenmiştir. Reformcu feministler toplumsal cinsiyet eşitliğine vurgu yapmayı düşünürken, kadınların erkekler ile eşit seviyeye gelebilmesi için hak kazanmanın yeterli olmadığını savunun ilerici feministler bastırılıyordu. Aslında bu bastırılma durumu hem beyaz üstünlükçü kapitalist ataerkinin, hem egemen ataerkil medyanın hem de orta sınıf-burjuva kadınının işine geliyordu.Başlangıçta küçük gruplardan doğan feminist düşünce, kadın araştırmalarının bir disipline dönüşmesiyle, sınıf ayrımına dayalı bir yer olan akademinin varlığı kadınların kadınlara karşı besledikleri bilinç yükseltme gruplarının başka bir zemine kaymasına neden olmuştur. Akademik kaygılar feminizmin önüne geçti ve akademikleşme apolitikleşmeyi doğurdu. Böylelikle beyaz orta sınıf kadın dikkatleri ataerkil medyanında desteğiyle üzerine çekerken, işçi sınıfı, çoğu lezbiyen devrimci feministler görünürlüklerini kaybetti.

Kadınlar arasındaki dayanışma cinsiyetçiliği zayıflatır. Bu amaçla kadınlar arasında kızkardeşlik kurulmaya çalışılmıştır. Ancak kadınlar arasındaki cinsiyetçilik bunun önündeki en büyük engel oldu. Birçok kadın diğer kadınlar üzerindeki egemenliklerini sürdürebilmek için sınıf ve ırk güçlerini kullanmaya devam ettiler. Feminizm içinde güçlenen oportünizm feminist hareket içerisinde ayrışmalara neden oldu. Örneğin, yaşamsal olarak dikkat çekmesi gereken meselenin içerisinde en çok kürtaj meselesinin ön plana çıkması sınıfsal ayrıcalığa sahip beyaz kadının konumunun belirleyiciliğinden kaynaklanır. Bu kadınlar tarafından ucuz ve gerektiğinde bedava yaptırabilinen kürtajın yeterince savunulmaması ( çünkü kendilerinin yeterli paraları vardı.), yoksul ve işçi sınıfına mensup kadınların kürtaj yaptırma olanaklarını yitirmelerine neden oldu.

Ayrıcalıklı beyaz kadın kendi sınıfındaki erkek ile eşitlenmeye başladıkça, feminist mücadele eski önemini yitirmeye başladı. Ataerkil medyanın da desteği ile bu kadınlar kendi meselelerini asıl meseleler olarak gösterebiliyorlardı. Ev içine hapsedilme bu eğitimli beyaz kadının kriziyken, işçi sınıfı kadını için evde oturmak özgürlük olarak görülebiliyordu. Bu noktada sınıf ve ırkın kesişim noktaları belirgin hale geldi. Siyah feministler hem toplumda hem de feminist hareket içerisinde en altta kalıyordu. Beyaz ayrıcalıklı kadınlar hareket içindeki bu farklılığı görmezden geldiler, toplumsal cinsiyeti tek görünür olarak göstermeleri merkezi bir konum almalarına yardımcı oldu. 1980'lerde bir çok siyah/renkli kadın beyaz kadın ırkçılığına meydan okudu. Feminist hareket içerisinde bir ırkçılık karşıtlığı olmadığı sürece kızkardeşlik kurulamazdı.

Beyaz üstünlükçü yeni sömürgeci düşünceye karşı feminist politika radikal bir cevap geliştiremedi. Hareketin merkezine kendini koyan beyaz ayrıcalıklı kadın, işçi sınıfı kadınlarını, yoksul beyaz ve tüm renkli kadınları izleyicisi yerine koydu. 90'lı yıllar iktidar feminizminin sahneye çıkacağı yıllardı. Bu feminist hareket üçüncü dünyada olanları özgürleştireceklerini iddia eden batı emperyalizmi ve ulusaşırı kapitalizme bağlı bir kol olarak işlev gördü. ABD deki kadınları üçüncü dünya ülkelerindeki kadınların gündemini belirleme uğraşı içine girdiler. Aslında küresel feminizmin amacı farklılığı, eşitliği, özgürlüğü tanıyarak, cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü sona erdirecek küresel mücadelelere katılmaktır.

Cinsel özgürlük hareketi ve kadın kurtuluş hareketi tarih içerisinde içiçe birlikte hareket etmiştir. Feminist hareketin en zirvede olduğu günlerde lezbiyenler, kadınların erkeklerle olan ilişkileini sorgulamalarını talep ettiler, ataerkil bir bağlam içerisinde özgürleşmiş bir heteroseksüel ilişki mümkün müydü? Aslında lezbiyen ilişkinin belirleyicisi, taraflardan birinin hükmeden diğerinin boyun eğen taraf olduğu aşk ve ilişki tanımını yıkmasıydı. Ancak zamanla erkeklerle yaşadıkları yıkıcı ilişkiler sonrası hem cinslerine yönelmiş kadınların düşmala yatmak konusundaki fikirleri radikal lezbiyen femistlerinkine karıştı. Bu noktada bir çok feminist kadın cinsel kimlik özgürlüğü konusunda eski cinsiyetçi duruşlarına geri dönmüşlerdir. Kadınlar daha fazla hak elde etmeye devam ederken, başından beri sadakat ile feminist hareketin içinde olan lezbiyen aktivist ve düşünürlerin katkıları ve varlıkları unutulmuştur. Homofobiyle mücadele feminizmin önemli bir parçasıdır. Heteroseksüel kadınların lezbiyenlerin kendilerinden daha az saygıyı hakettiklerini düşündükleri, kendilerini rahat hissedebilmek için ahlaki standartlar belirlediği bir feminizm hareketi düşünülemez.

Feminizmin erkeklerle ilişkisine bakılınca, bilinç yükseltme gruplarına yetişkin erkekler ve erkek çocuklarıda dahil edilebilseydi, hareketin içine erkekler katılabilseydi, erkek düşmanı yansıtması engellenebilirdi. Erkeklerinde dahil olmadığı hareket ilerleyemez. Erkek ayrıcalığından sıyrılmış, feminist politikayı benimsemiş bir erkeği tehdit olarak algılayan cinsiyetçi düşünce öncelikle feminizm için bir tehlikedir. Bazı erkeklerin ataerkinin sefasını sürdükleri doğrudur, ancak bazıları içinse ataerkil erkek olmak zordur. Feminizm erkekler için de ataerkinin köleliğinden kurtuluş umudunu içeriyor. Ataerkil şiddetin büyük çoğunluğunun erkekler tarafından kadınlara uygulandığını düşünsekte, kadınlar ve erkeklerden tarafından çocuklara uygulandığı fikrini gözardı ederiz. Bu bağlamda kadınların ve erkeklerin birlikte yarattıkları şiddet kültürünü dönüştürüp, şiddetten arındırarak yeniden yaratmaları gerekmektedir. Feminist hareketin en önemli katkılarından biri de erkeklerin sadece toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için değil, çocuklarla daha iyi iletişim kurmak için de çocuk bakımına katılmaları gerektiğinin altını çizmeleridir. Aslında konu annelik olduğunda bazı feministler biyolojik determinizmden bahsederek, babaların iyi ebebeynlik yapabileceğini benimseyemediler, bu da toplumsal cinsiyet eşitliği talebine bir yönden zarar verdi. Cinsiyetçi politikalarda ise, erkekler kadın cinselliğinin sadece bir hizmet ve haz verme amacı taşıdığını kabul etmeli iken, kadınlarda erkeğin cinsel performansını penetrasyon ile ölçmekten vazgeçmelidirler.


Sonuç olarak, farklı eksenler üzerinden var olan kadın deneyimleri, farklı feminist ekoller yaratmış, bu durumda feminizmin bir ve bütünlüklü olarak ele alınamayacağını ortaya koymuştur. Bir çok cinsiyetçi ve kulaktan dolma bilginin aksine feminizim asıl meselesi cinsiyetçiliktir. Cinsiyetçiliği yapan erkek, kadın, orta sınıf, işçi sınıfı, beyaz, renkli kim olursa olsun durum değişmemektedir. Kadın dayanışması cinsiyetçi politikaların gücünü azaltırken, bu hareketin içine erkekleri de dahil etmek hareketi ileri götürecektir. Erkeklerin de bu ataerkil köle sisteminden kurtulmaları ancak feminizmle mümkündür. Çünkü bir karşıt olarak ataerkil ideolojiyi benimsemiş kadınlar, erkeklerin cinsel performanslarını, şiddetle olan ilişkilerini, çocuk bakma becerilerini vb. bu ideoloji çerçevesinde yargılamaktadırlar. Farklı tarihsel süreçlerden geçmiş işçi sınıfı kadını( sadece çalışarak özgür olunmayacağının farkında) ve orta sınıf kadını( evden çıkıp özgürleşme krizinde) herhangi bir hiyerarşi olmadan kızkardeşlikte birleştirebilmek diğer önemli sorundur. Çünkü burjuva kadını kendi sınıfından erkekle eşit olmak istemiş, ve bu hakları kazanmaya başlamsıyla birlikte asıl harekete sırtını dönmüş ve diğer kadınlarla ezme ve sömürme ilişkisi içine girmiştir. Toplumda siyah kadın beyaz kadın ayrımına bakarsak, her ikisininde farklı statüsünün farkında olduğunu görürüz. Ayrıcalıklı beyaz kadın sınıfsal çıkarını tüm eşitsizliklerin önünde tutarak, ırçılığı görmezden gelmiştir. Bu durum bir çok siyah feministin kendilerini hareketten soyutlamalarına neden olmuştur. Yeni sömürgeci hareketle feminizmin emperyalist sömürgeci hareketin bir yansıması halini aldığını görürüz. ABD kadını kendini üçüncü dünya ülkesindeki kadının kurtarıcısı olarak görür ve sterotiplerle bu ülkelerin kadını aşağılar. Feminist hareketin başlangıcından beri harekete katkıda bulunmuş bir çok lezbiyen aktivist ve düşünür maalesef kadınların haklar kazanmasıyla birlikte unutulmuştur. Heteroseksüel kadın kendini korumak adına lezbiyen kadınların bir ahlaki sınır çizmiştir. Tüm bu ayrışmalar bize feminist devrimin tek başına çözüm olamayacağını gösterir, feminizmin yanı sıra ırkçılık, sömürgecilik, sınıf elitizmi ile de mücadele etmeliyiz. Böylece farklılıklara bakılmaksızın herkese eşitlik, özgürlük ve adalet sağlanacak bir dünyayı daha iyi tasavvur edeceğiz.
kaynak: B.Hooks, Feminizm Herkes İçindir, Çitlembik Yayınları, 2002

Hiç yorum yok: