24 Ocak 2010 Pazar

'DÜNYA' ÇIKMAZ SOKAK!


Micheal Jackson’ın ölüm haberini sabah uyandıgımda almıstım. Kalbime öyle bir agırlık oturmustu ki, bunu size anlatmam cok zor. Defin gününe kadar sürekli ondan bahsettigimi, gözyası döktügümü hatırlıyorum. Halbuki sürekli MJ dinleyen biri de degildim; ama her zaman cok sevmistim, hakkında iddialar ortaya atıldıgında bile...

Onun gibi cocuklugunu yasayamamıs, sevgi dolu kalbiyle hic büyümeyen ‘Peter Pan’, o cok sevdigi cocuklara kötü birsey yapamazdı cünkü. Onun dünyasının yanında iki gramlık kalan dünyamda bile kalbimi kırmak icin yarısan insanların varlıgını düsününce, onun hakkındaki iddiaların da sebebini anlayabiliyordum.
Evet ben cok seviyordum MJ’yi. Sadece kral oldugu icin degil. Sadece müzik tarihinde dönüm noktası oldugu icin de degil. Seviyordum; cünkü o bu sarkıyı yazabilecek kadar harika bir insandı:

‘Heal The World
Make It A Better Place
For You And For Me
And The Entire Human Race
There Are People Dying
If You Care Enough
For The Living
Make A Better Place
For You And For Me

If You Want To Know Why
There's A Love That
Cannot Lie
Love Is Strong
It Only Cares For
Joyful Giving
If We Try
We Shall See
In This Bliss
We Cannot Feel
Fear Or Dread
We Stop Existing And
Start Living

Then It Feels That Always
Love's Enough For
Us Growing
So Make A Better World
Make A Better World...’
Ve biliyormusunuz, cocuklugumda Side’de otelde yapılan cocuk animasyonlarına katılırdım, ve her gecenin sonunda bu sarkıyı söylerdik: Alman, İsveç, Türk, Fransız, hep birlikte, el ele tutusup. Bu yüzden de benim icin cok degerlidir MJ...
Simdi düsünüyorum, MJ öldügünde neden bu kadar cok üzüldügümü daha iyi anlayabiliyorum. Düsledigi dünyayı yaratamıyoruz biz, ve daha da acısı, bunun icin caba sarfetmiyoruz. O kadar kötülüge actık ki kendimizi, ‘ben’den baska birsey düsünmüyoruz.
Her sokak kösesinden döndügümde, daha azla yasamak zorunda olanları düsünmeden israf edilenleri gördügümde, iscilerin ölüm oruclarına inat kral sofralarına oturulduguna sahit oldugumda, ailesine bakmak icin buldugu isten cıkarılınca intihar edenleri okudugumda, sadece Afrika’da degil, iki sokak, iki sehir, iki ülke ötemdeki aç insanları gördügümde, gözlerimdeki yasları tutamayacagımı biliyorum.
Aynı yolda yürürken baskalarıyla nefesleri karısmasın diye solugunu tutanlara, cöpten kurban atıklarını toplayan cocuklara aldırmadan, önünde kestigi kurbanla hava atanlara, sarabını icerken lafta politika üreten; ama aslında bir bok yapmayan zavallılara, elli tane sınıf yaratıp o elli sınıfın da arasına duvar ören aptallara, deprem bölgesinin limanına yaklasan lüks gemiden inip yardım etmeyen vicdansızlara, bunlara ve daha coklarına ragmen her aynaya baktıgında güzelim diyen cahillere sesleniyorum!
Hicbirimiz aynı yaratılmadık, bu cok sıkıcı olurdu.
Ve hic kimse, dogacagı yeri, aileyi, dini, yasamı secme sansına sahip degildi.
Hepimizin icinde aynı tohum var, gözleri kör, ayakkabısı delik diye; sacında bit var, aclıktan agzı kokuyor diye birbirimizi sevmememiz; olsa olsa insan oldugumuzu sindirememis olmamızdandır.
Gözyası dolu hicbir toplumda isleyecek hicbir siyaset yoktur.
Bir degisim istiyorsak, bırakın siyaseti simdi, sevgisiz olmayacak bu!
Ekmeginizi, evinizi, elinizi paylasmadan, kacabileceginiz tek yol, bu cıkmaz sokaktır, dünyadır.

Hiç yorum yok: